Güç Yalnızlık Kadın

Share Button

Sıkışıp kalmıştım. Kıpırdayacak, nefes alacak yerim yok gibi hissediyordum. Doğumumdan bugüne dek içine itildiğim bu yarışma, her şeye tek başına yetme çabası ve hep en iyi olma hırsı ruhumu köreltmişti. Ruhum beslenemez olmuştu… 

Sahip olduklarına şükretmek yerine ulaşamadıklarına kinlenir olmuştu herkes. Bir ben değildim, toplumsal bir hastalıktı bu, salgındı. Modern hayat terörüydü her gün maruz kaldığımız. Her gün insani bir yanımızı daha toprağa veriyorduk.

  Nahif bedenleri eşit yükler altında ezilmiş, mutsuz bir neslin kalıntılarıydık. Adaletten yoksun bir sistemin parçası olmuş, her işe koşulmuştuk. Üretken, çalışkan, ayaklarının üzerinde duran kadınlardık. Kimseye ihtiyacımız yoktu. Hatta kendimize bile. Kadın olmanın birçok vasfından vazgeçmiş, ‘güçlü kadın’ olmayı seçmiştik. Erkek gibi giyinir, erkek gibi yaşar, yeri gelir erkek gibi küfreder, çoğu zaman onlardan daha yüksek statüde daha fazla gelir elde ederdik. 

            Paylaşılmayan hayatlar; bireyselleşmiş geçici hevesler ve hedefler koymuştu önümüze. Gün sonunda hep yalnızlık vardı. Kariyer basamaklarını tırmanırken bir şeylerden vazgeçmiştik. Fırsat maliyetiydi yalnızlık başarmışlığımızın. İyi bir terfi, daha yüksek maaş, marka kıyafetler, eşi benzeri olmayan hepi topu bir haftaya sıkıştırılmış tatillerimiz…

            ‘Ekonomik Özgürlük’ diye nitelendirdiğimiz şeyle çizilmişti sınırlarımız. Süregiden bir tüketim zincirinin halkasıydık artık. Mal ve hizmet üretiyor, ürettiğimiz şeyleri tüketiyor, sonra yine üretiyor ve yine tüketiyorduk… 

Doğaya ters düşmüştük bir kere. Dengeli olandan uzaklaşmıştık. Kadın-erkek arasındaki ilişkiyi doğru kuramamış, amansız bir rekabete girişip mutlu olmamış ve mutlu edememiştik.

Çıldırma noktasına gelmiş mutsuzluğumuzun amok koşucusuyduk. Geride bıraktığımız ölü bedenler üzerinden yürüyor, kendi sonumuza koşuyorduk.

Duygusal, düşünsel, fiziksel bu yorgunluğun ya tükettiği nicelerinden biri olacaktık ya da çıkacak son bir huzurlu nokta bulacaktık ruhumuza. Her şeyi silip yeniden başlayacaktık.

Akışına bırakılan şeylerdi aslında hayatı güzel kılan. Çünkü her şey olması gerektiği gibi olunca, kendi tabiatına uygun yaşanınca sürdürülebilirdi. Dayatma, zorlama, özenti sistemler çökmeye mahkûmdu.

Bir annenin duasıydı en kötü anımızda koruyan bizi. Anneannemizin göz bebeğiydi titreyen üzerimize. Sevgi, merhamet kadının doğasında vardı. Kadın tabiatı gereği üretkendi, insan üretebiliyor, nesil yetiştirebiliyordu.

Bütünsel bakış açısıyla tabiat kadını erkekle erkeği kadınla tamamlamış, onları birbirlerini tolere edecek farklı özelliklerle donatmıştı. Aslolan bütündü, parça ise parçalanmaya mahkûmdu ve hep eksik yanını arayacaktı.

‘Güçlü kadın’ ya da ‘güçlü erkek’ değildi aslolan. Dengeydi ‘güçlü’ kılan. ‘Güçlü insan’ olmaktı mesele.

Bir olabilmekti, birlikte kalabilmekti. Sürdürülebilir mutluluk hedefiydi umudumuz yalnızlığa inat.

Derin derin nefes alıp vermekti hayat, soluk soluğa koşmalar yormaktan ibaretti kalbi. Durup dinlenmek lazımdı bazen. Huzurlu bir omuz arardı yaslanmak için her baş. Gelip geçiciydi her şey ve herkes, sonluydu bu dünya, hiç kimseye kalmayacaktı. Hırs değildi yapılması gereken anı yapılmalıydı. İnsan biriktirmekti aslolan; sevgili, eş, dost, aile, arkadaş…

Ayşen GENCER



Telif hakkı 2020-2023. Tüm hakları saklıdır.

Posted 2 Aralık 2020 by ayşen gencer in category "Genel

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir